Hayat Hikayem
1960 yılında eniştemin babama "Senin üçüncü çocuk da kız olacak kesin!" demesi üzerine Mersin'de doğdum.
Yani hayata bir bahsi kazanarak geldim. Babam ilkokul öğretmeni idi. Annem ise ev hanımı. Pederi 15 sene evvel kaybettik, Allah uzun ömür versin valide halen hayatta.
Bahisçi bir aileden geliyorum. Yani bizim sülale, her şekil bahse girer, girdiği bahsi de kazanmasını bilir.
Mesela büyükbabam zamanı Fransız gelmiş bizim oraları istila etmiş. Bizim dedenin de o zaman bi tane ecnebi mektup arkadaşı var. Gavur yazmış bizimkine "Bizim askerler sizin orayı ele geçirmiş, üç aya kalmaz sömürgemiz olur sizin oralar" diye.
Sen misin bunu yazan, bizimki hemen basmış cevabı "Bana bak Filip, senin askerlerin değil üç aya, üç haftaya kadar ne olduğunu anlayamadan gidecek bu topraklardan, var mısın bahsine?"
Fransız ne bilsin bizimkinin huyunu, varım demiş 50 altınına. Girmiş bahse.
Söylenenlere göre Mersin ve çevresinde işgale karşı ilk direniş bizim büyük dedenin öncülüğünde başlamış. Fransızlar gidince kazandığı elli altını da yakın bir köyde okul yapımına destek olsun diye vermiş bizimki.
Eee işte bu gelenek kuşaktan kuşağa bize kadar gelmiş. Bahse girmek değil bizimkisi, girdiğin bahsi kazanma merakı.
Eee çevredeki Fransızlar da işgalci değil turist olunca, bahis hevesimizi onlardan değil maçlardan alıyoruz tabii ki. Basıyorum parayı, Fener'e, basıyorum Cimboma, basıyorum Ronaldinho oğluma, basıyorum Beckham evladıma. Seviyorum da piç kurularını. Zaman zaman kaybediyoruz tabii, bu işlerde her zaman kazanmak yok.
Zaten bu ortamda, kazanamayanı döverler. Salı dedin mi, Perşembe dedin mi gazeteler veriyor sana İddaa eklerini. Yorumları, örnek kuponları, puan durumları, herşey elimizin altında. Bizim zamanımızda böyle değildi. Kadroyu öğrenmek için bile masörün yeğenini falan tanımak gerekirdi. Şimdi bütün gazetelerde çeşit çeşit kuponlar yayınlanıyor.
Neyse, ben size biraz daha kendimi tanıtayım.
Bahis ilmine daha iyi vakıf olabilmek için 1978 senesinde spor akademisine girdim. Burada farklı spor dallarını mütalaa ettim. Sekiz senelik üniversite hayatım boyunca edindiğim tecrübe, benim bahis konusunda kazanacağım büyük muvaffakiyetlerin temelini atmama imkan verdi.
Mersin İdman Yurdu taraftarıyım. Takımımız "Kırmızı Şeytanlar" olarak biliniyor. Şu anda ikinci lig A grubunda. Renkleri de kırmızı-lacivert. Yani GS ve FB karması gibi. Onun dışında başka bir takıma sempatim yok. Hazzetmediğim takımlar var ama bilinmesin halk arasında. Laf çıkar. "Bahsettin bizden bahsetmiyor" derler.
1985 yılında bir iddia uğruna evliliğe de attık adımı. "Evlenemezsin" dediler, "O kız sana bakmaz" dediler, "O kızın babası çok zengin, kendisi de çok havalı, seni evlerine bile sokmazlar" dediler. Ama dediklerine pişman oldular. Bal gibi o kızla evlendim, mis gibi de iki çocuk yaptım. Hanım benim bahis mevzularından biraz rahatsız olsa da gül gibi geçinip gidiyoruz, 30 seneyi geçti maşallah.
Bahis konusunda iddialıyımdır çok. Artık karakterimin bir parçasıdır diyebilirim. Ama gaza gelmek değil, yanlış anlaşılmasın. Mesela yemek yiyoruz diyelim, biri kalkıp da bana "Bahsettin Abi sen bu gece iki büyük devirirsin!" dese ilgilenmem. Ancak ben dersem ki "Ben iki büyük bitiririm, üstune de bi küçüğü cila yaparım", diye, işte o vakit onun adı bahis olur. Onun adı bahistir, benim adım Bahsettin.
Ömr-ü hayatımda hiç çalışmadım. Aslında çalıştım birkaç kere. Mesela hanımın babasının fabrikalarında. Ama benim bahis tutkusu oralarda da kendini gösterince -ve fabrikada bahis oynamayı öğrettiğim adamlar nerde duracağını bilemeyince- kabak bizim başımıza patladı tabii. Hangi fabrikaya girsem o fabrika karıştı. Kayınpeder sonunda "Ben sana yatırırım maaşını, sen yeter ki gelme işe!" deyince, ben de büyük sözü dinledim, emekli oluncaya kadar oturdum evimde.
Kırmızı tonlardaki erkek kıyafetlerini, kazağını pantolona sokan adamları sevmem.
Boş boş kahvede oturanları, sigarayı bırakıp yeniden başlayanları, rakıyı susuz içenleri, hayatında bahis oynamamış olanları, turiste fes satanları, akşamları erken yatanları sevmem.
Düztabanları, son dakika gollerini, cezalı futbolcuları, internete giremeyen yaşıtlarımı, spor sayfası arkada olmayan gazeteleri, kalın kitapları, ince işleri, cenazeleri, eczaneleri, "ebegümeci" kelimesini, bahis ile kumarı karıştıranları, şansına küsenleri, insanları üzenleri, parmak arası terlikleri, "Kumarda kaybeden aşkta kazanır" lafına inananları hiç sevmem.
Bunları seveni de sevmem.